Juggling Life #1: Gökhan Nasıf Röportajı

Juggling Life #1: Gökhan Nasıf Röportajı

Poi Art Interaktif çalışmalar ekibi, Juggling Life adında yeni bir projeye başlıyor. Jonglörlüğü yaşam tarzı haline getirmiş veya bunun için zamanının büyük kısmını ayıran kişilerle yaptığımız sıcak röportajları ve sohbetleri artık her hafta sizlerle paylaşacağız.

Bu hafta Gökhan Nasıf ile röportaj yaptık.

Bir çok üyemiz seni ilk kez tanıyacak. Gökhan Nasıf kimdir?
En zor soruyu en başa koymuşsun. 1978 Mersin doğumlu, Ankara Üniversitesi – Siyasal İşletme mezunu ve daha birsürü ıvırzıvır. Kendi de bilmiyor. Ne güzel diyor Erkan Oğur usta… “Ben bu telleri olmayan saz gibiyim, eksik…” :)

Ne kadar zamandır jonglörlüğün içindesin? Nasıl başladın?
2001 Aralık ayından beri… Ankara’da bilgi fuarında Enis Yugnak ve Suzi Erduman’ı paslaşırken gördüm. Bilkent Jonglörler Topluluğu ile böylece tanıştım.

Bir topluluğa dahil misin? Bu topluluğa katılımın nasıl gerçekleşti?
Şu an bir topluluğa dahil değilim ama pek çok toplulukla ilişkideyim bir şekilde. Türkiye’deki oluşumları duydukça tanışmak pay(s)laşmak istiyorum elbette.

Türkiye’deki alt-kültürlerin gelişimi ile ilgili ne düşünüyorsun?
Bütün kültürler birbirine girsin. Altı – üstü kalmasın. Yıkılsın. Yeniden oluşsun. Tartışılsın. Ortaya dökülsün. Artık pek bir şey düşünemez olduk. Herşeyin vıcıklaştığı, metalaştığı, etiketleştiği, vizyonlaştığı simülasyon devrindeyiz. Bir şey gelişiyor mu cidden? Bilmiyorum ama diliyorum elbette can-ı gönülden. Nasıl katkı sağlarım onu da düşünüyorum çokça.

Seninle nerelerde karşılaşabiliriz?
Bu da zormuş çok. Türkiye’de isem, jonglörlerin buluşmalarında olabilir mesela. Bir de Tophane – Boğazkesen Caddesi’nde de olabilir, Eminönü de güzel. Tostçu var orda, nefis kaşarlı.

Hobiden öte, artık mesleğin olan jonglörlüğe ailenin ve yakın çevrenin tepkileri nasıl?
Annem hâlâ çok üzgün yaa… Nasıl mutlu edeceğim bilemiyorum. “Yaş 32, hâlâ top peşinde bu çocuk”… Ama bu sanatı Türkiye’de bir yerlere taşıyabilirsek, yayabilirsek, o zaman belki biraz gönüller rahatlar.

Sadece jonglörlükle hayatını kazanabiliyor musun? Ek bir işin var mı?
Hiç mesleğim gibi görmedim ben jonglörlüğü. Başka şeyler de yapıyorum fırsat çıkarsa. Vertigo Uçuş Efektleri var mesela. Sonuçta çorba kaynıyorsa, karın doyuyorsa bin şükür.

En çok eğlendiğin obje?
Şu aralar çaydanlığım. Silikon topu çok severim. Nereye gider, ne yapar kestirmesi güçtür. Aniden parlar. Sen ona nasıl davranırsan, o da sana öyle cevap verir.

Jonglörlüğe ilgi duyan biri sence nereden başlamalı?
En iyisi top elbette. Ama taş bile olur. Sonuçta obje çok dert değil. Sabrınla, egonla, birşey öğrenme kudretiyle yüzleşebileceksen başladın demektir.

Haftada kaç saatini ayırıyorsun?
Şu anda Le Lido (Toulouse, Fransa) sirk okulunda bir formasyondayım. Yani hergün çalışıyorum. Ama genel birşey demek çok zor.

Kendimizi geliştirmek için mutlaka takip etmemizi önereceğin isimler var mı?
Çok adam var.

Eskilerden büyük üstad Francis Brunn. Daha doğu da bilmediğimiz ne ustalar var kim bilir? Ama birilerini takip etmek zamanla bir yanılsama yaratabilir.

Daha çok kendini gözlemlemek gerek. ve elbette dengeyi bulmak. Denge jonglörlüğün temelidir. Bunu geliştirmenin tek yolu da her zaman her iki tarafla da çalışmaktır. Hem sağ, hem de sol. Yani bir nevi devrim yaratmalısın hayatında. O yıllarca usenip kullanmadığın tarafınla barışmalısın. Pratikle o da sana geri dönecektir. Böylece sahip olduğun potansiyel alana şaşırıp kalırsın. Reflekslerin hiç bilmediğin yerlere ulaşır. Beden ve zihin birlikte bu evrenin hayal dahil edemeyeceğimiz gizlerini barındırır.

Düşünceler ve duygular vücut bulur nefesinde.
Bir bütün olduğunu hissedersin ama hep bir eksiklik vardır yine…

Gökhan Nasıf

Bize değerli vaktinden ayırdığı için Gökhan’a çok teşekkür ediyoruz.

Gelecek hafta başka bir sohbette görüşmek üzere!


Menü